Merhaba Merhamet

11094152_770308409731654_2500219450248660393_o         10582873_770308869731608_2200085350086130368_o

Geçen hafta, Bülent Somay’ın Merhamet üzerine yaptığı konuşmanın* katılımcılarındandım. İyi ki de! Konuşmanın sorusu: Daha yaşanılası bir toplum için “Merhamet” kavramını hayata yeniden nasıl dahil edebiliriz?di.

Merhamet, nedir diye yoldan geçen 10 kişiye sorsak, herhalde birbirinden oldukça çok farklı açıklamalar duyarız. Kimi empatiye, kimi acımaya, kimi affetmeye, kimi vicdanlı olmaya yakın tutacaktır merhameti.

Bülent Somay merhameti, özellikle içinde hiyerarşi barındıran “acımak”tan ayrı tutarak, Latince “compassio” ya da Yunanca “empatheia” sözcüklerinin ifade ettiği ‘şiddetli bir duyguyu ya da acıyı eş-hissetmeye’ yakın bir yerde konumlandırarak konuşmasına başladı.

Beyin üzerine yapılan son 10-15 yılın heyecan verici keşiflerinden “ayna nöronlarını” konuştuk. Sadece biz insanlara ve birkaç hayvan türünün sahip olduğu “ayna nöronları”** ile karşımızdakini sadece taklit etmiyor, onda izlediğimiz davranış ve duygu durumunun bir çeşit simülasyonunu kendi içimizde yaparak hissetiği duyguyu ya da düşünceyi anlayabiliyorduk.

Demek ki biz insanların aslında böylesine anlaşılmaz bir dünyada, yanıbaşımızdakini “anlamak” yoluyla olan bitene bir çare bulmak için yeterli donanımımız vardı! Güzel. Peki sorun nerede! Sorun şu ki, her gördüğümüz şey bizde, anlayış ve kabullenişe neden olmuyordu. Gördüğümüz bazı şeyler, merhametin tam karşı kıyısında intikam tohumlarını yeşertmeye neden olabiliyordu. Işte burada ‘içgörü’ye geldik ve Bülent Somay’ın çok yaşayacak sözü “Adalet, intikamla merhamet arasında salınan bir sarkaçtır. İnsanda iç görü ne kadar gelişmişse adalet, merhamet tarafına o kadar yakındır.” neonlarla yandı üstümüzde bir yerde:)

Adalet, intikam, merhamet derken, ister istemez, insanlık hali ya, toplum olarak yakın tarihte yaşadıklarımızı ve tahminen yaşayacaklarımızın içine girip çıkmaya başladık orada ve kendi içimizde. Böylece 3 keyifli saat geçti. O akşam kimbilir, herkesin kendi içinde nerelere aktı “merhamet suları”…

Evrenle de aramızda ‘ayna nöronları’ işliyor olsa gerek ki, hemen ardındaki iki gün içinde iki farklı kez çıktı karşıma merhamet.

Birincisi bir Avusturya-Alman yapımı olan “Die Wand” / “Duvar” *** filminde, doğanın içinde birkaç hayvanı ile tek başına kalarak yaşam mücadelesi veren kadın, hayvanlardan farklı olarak, yaşamak için bir başka hayvanı öldürmeme kararını alabilecek merhamet gücüne sahip tek varlık olarak kendini (insanoğlunu) görüyordu.

İkincisi ise elimdeki kitap içinde, Antik Romalı düşünür Seneca’nın “Hoşgörü Üzerine” ****metni tam da merhameti ve sarkacın adil konumunu esas alarak, mutlak iktidar sahibi bir kişinin sahip olması gereken erdemlerden bundan 2000 yıl önce, inanılmaz güzellikte bahsediyordu.

Bu bir sonraki yazının girişi olsun. Çünkü bir sonrakinde, bu keyifli “The School of Life” dersinde akmaya başlayan suyun izini takip edip başka bir yere geleceğim.

____________________________

*Bilgi Üniversitesi Santral kampüste açılan “The School of Life”ta, Bülent Somay tarafından yapılan atölye çalışması

http://www.theschooloflife.com/istanbul/shop/bulent-somay-ile-merhamet.html

**Dan Siegel empati ve ayna nöronlarını anlatıyor bu youtube görselinde, On the basis of empathy:  https://www.youtube.com/watch?v=CnvSRvmRlgA

***“Die Wand” / Duvar / The Wall (2012), Yönetmen: Julian Pölsler

****Seneca, “Hoşgörü Üzerine, Ruh Dinginliği Üzerine”, Doğubatı Yayınları, 2014

Leave a comment