Saul’un Oğlu, Paulina’nın Bebeği

son-of-saul-posterAuschwitz toplama kampına gelen esirlerin giysilerinin çıkartılıp, birbirinden farkı kalmayan bedenlere dönüşmeleriyle birlikte ölüme gönderilmeleri arasında sadece birkaç dakika vardır. Birlik başı, üst üste yığılmış ölüleri yakmak üzere taşıması için görevli komandolara, “parçaları” taşımaları emrini verir. Yerde sürüklenenler insanlıkları çalınmış et parçalarıdır. Macar esir Saul da, komando olarak birkaç ay bu şekile çalıştırıldıktan sonra ölecektir. Saul bu kabus içinde, bir oğlan çocuğunun ölü bedenini saklar ve onu dini yollarla gömmek için akıl almaz bir mücadeleye girişir. Saul insanlığın artık olmadığı bir yerde ve zamanda, bir bedene insani bir refeksle sahip çıkar. ‘Oğlunu’ dini vecibeleriyle gömmeyi istemek, tutunduğu tek insanlık halidir. Bu onun meydan okumasıdır. Onu gömme umudundan ve uğraşından ölene kadar vazgeçmez. “Saul’un Oğlu” 2015 Cannes Grand Prix ödülünden başlayarak başka ödüller almaya devam edecekti. İzlediğim tarih Ekim 2015, program Filmekimi’ydi.

帮派-la-patota2015-720p1080p蓝光高清bt种子迅雷下载1

Bir başkası ise “Paulina” / “La Patota” oldu. Bu hikayede, Paulina, Arjantin’in ücra bir bölgesine, bir köy okuluna demokrasi ve insan hakları dersi vermek üzere gider. Babası başta olmak üzere, yakınındaki herkes, bu fikir için fazlasıyla donanımlı olduğu, giderse parlak avukatlık kariyerini ve geleceğini heba edeceği konusunda onu ikna etmeye çalışır. Paulina kararlıdır. Gider ve direncinin her yeni gün başka biçimde sınandığı bir süreçte köyün gençlerine öğretmeye ve öğrenmeye başlar. Bir gece, öğrencilerinin de içinde olduğu bir grup tarafından tecavüze uğrar. Travmayı babasının yanında ve kısa sürede atlatır. Vakit kaybetmeden köye geri döner. Ancak hamile kaldığını öğrenir. Kimin tarafından hamile bırakıldığını öğrenmesi zor olmaz. Bundan sonraki mücadelesi, yasal olarak failleri cezalandırmak isteyen ve bebeği aldırması konusunda ısrar edecek babasıyla olacaktır. Paulina karnında taşıdığı bebeğin, insandaki kötülüğün varabileceği bir yerden meydana gelmiş olduğunu bilir. İçinde bulunduğu yalnızlık ve onu çevreleyen olumsuz koşullara rağmen, iyiliğin potansiyelini taşıyan ve hepsinden önemlisi yaşam hakkına sahip karnındaki canlıyı doğurmaya karar verir.

maxresdefault

Her iki film de, aşırı uçlarda yaşanan şiddet, vahşet ve insanlık umudunun yitmek üzere olduğu bir ortam içinde, sahip çıkılan değerler, umut ve verilen bireysel mücadele birbirine el uzatıyor.

İstersek ne kadar güçlü olabiliyoruz… Ve güç denen şey, nasıl da bazen sadece umutla özdeş.

*

Viktor Frankl, İkinci Dünya Savaşı’nda, Polonya’daki Alman Toplama Kampı’nda tutsak geçirdiği 4 yıl içinden şöyle der: “İçinde bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun, o duruma karşılık olarak seçeceğimiz tutum ve düşünce konusundaki özgürlüğümüz sınırsızdır.”

 

Leave a comment