Salon köşesinden Zeytin Çekirdeğine; Bir çello hikayesi

Babam bir müzik insanıydı. Cebinden eksik olmayan mızıkası, salonun baş köşesinde duran çellosu, arada onun gibi tutarak çaldığı kemanı, döner durur plaklar, müzik dolu her an ile… büyürken bizi müzikle tanıştırmış, sarmalamış olan insandı.

Kendisi çello ile yatılı okuduğu St. Joseph Lisesi’nde tanışmış. Çelloyla ilgili bir anısını bugün annemden bir kez daha dinledim. Okulun ilk yıllarında, bir gün müzik odasının kapısını açık bulmuş ve içeride duran çelloya uzun uzun bakmış. Herhalde daha önce, keman alma isteğine karşılık babasının “Çalgıcı mı olacaksın, hayır” deyip almaması içindeki ukte olsa gerek, çello ona bir çıkış yolu gibi gözükmüş.  İçerideki müzik öğretmenine, “Ben bunu çalmak istiyorum” demiş. Müzik öğretmeninden gelen yanıt beklediği yanıt değilmiş: “Ama sen daha bunun için çok küçüksün, çalamazsın”. “Ama ben bunu çalmak istiyorum” diye kendinden emin bir şekilde tekrar etmiş 12 yaşındaki Ünal. Müzik öğretmeni bakmış, bakmış “Tamam” demiş, “Ben bunu vereceğim sana!” Ve çalmasına, çalışmasına izin vermiş.

Son 10 yıldır suskun çellonun durduğu salon köşesinin duvarında bir de fotoğraf vardır. Bu fotoğraf da, bizi bu anının geçtiği 1950’den 6 yıl sonraya götürür. Siyah beyaz bir orkestra fotoğrafı. Fotoğrafın arkasında babam tarafından yapıştırılmış bir cep zarfının içinde de, o güne ait bir konser programı. 4 Mart 1956, “Aileler ve Dostlar için bir Konser.” Babam ön sırada, sağdan üçüncü, elinde artık sular seller gibi çaldığı çellosu.

Annemle birlikte, çellonun yaşayan birinde yaşamasını, hatta bunun bir genç olmasına, onun büyümesine eşlik etmesine, güzel sesini maharetli ellerde duyurmaya devam edebileceğine, babamın bilse ne kadar mutlu olacağına kani olmuştuk. Aklıma ilk gelen yer Zeytin Çekirdekleri olmuştu. Gül Gürsoy’u aradım.

İzmir Devlet Opera ve Balesi çello grup şefi Fazıl Hakan Gürkan, İzmir’in Karşıyaka’sından evimize kadar geldi. Enstrümanı hızlıca kendine getirdi. Arşeyi eline aldı ve çalmaya başladı. Çaldığı müzik, büyürken hep dinlediğimiz bir ezgiydi. Bu bir tesadüf değildi. Yıllardır sadece baktığımız ve bize bakan o zarif siluetin, dile gelmesi, sanki kendiyle birlikte babamı da canlandırması tarifi imkansız bir andı.

Bugün ailenin suskun ferdini büyük bir mutluluk ve huzurla, yeni ailesine teslim ettik. Yarın Hakan Hoca ile birlikte Ayvalık’a, Zeytin Çekirdekleri’ne doğru yola çıkıyor. Kendisinin 8 yıldır her hafta sonu giderek çocuklara, gençlere verdiği derslerin devamında, orada yepyeni bir çello topluluğu kuruluyor. Gül Gürsoy’un müzik ve çocuk tutkusu, öngörüsü, sonsuz enerjisi, azmi ve tabii ki ona inanan dostların desteğiyle hayata geçmiş ve her geçen gün genişleyen, köklenen Zeytin Çekirdekleri ağacı büyümeye devam ediyor. Bu çello da, topluluğun ilk çellolarından biri olacak. Suskunluk ne kelime, herhalde onu susturmak zor olacak. Kim bilir, hangi ezgilerle kimlerin yüreğine dokunacak…

Yeryüzünün pek çok yerinde hüküm süren bir karanlık var. Ama ışık da hep bir yerden yükseliyor. Bu ışığın ne kadar güçlü olduğunu tasavvur bile etmek mümkün olmayabilir. Bu hikayede müzik ve çocuk suretiyle bize gözüken ışığa ve onu mümkün kılan insanlara minnetle!

*

Zeytin Çekirdekleriyle ilgili 2016’dan bir başka izlenim ve bilgi blog yazısı; Hapşuuu