Şiddetsizlik

tiger-on-the-stormy-sea-9835

Küçük şişme bota sığışmış onlarca insanın dalgalarla boğuşurken yaşadığı panik içinde herkesle birlikte paniğe kapılıp suyun içine gömülenlerden biri olmak an meselesidir. Ama botun ortasında, hareketsiz ve sağduyuyla sakin kalmaya çalışmak. Çok zor. Bilirsin ki belki gerçekten bot devrilecek. Belki de botun ortasındaki refleksin çevrene yayılacak, çoğunluk sakinleşecek ve botun kıyıya ulaşma ihtimali belirecek.

Şiddetsiz kalmak. Bu fırtınada tutunmaya çalıştığım tek şey. Botun ortasındaki hareketsizlik gibi. Şiddetin her türünün, beğenmemekten, eşit görmemekten, hak görmemekten başlayan, lanet okumaktan, küfretmekten geçen, yok saymaya, katletmeye kadar uzanan şiddetin sadece ve sadece hepimizi alabora edeceğini bilerek.

Bu da bir tür direniş belki.

***

*Fotoğraf: http://www.rarewallpapers.com (Tiger on the stormy sea)  

İşte Bir de Müzik Var!

IMG_4345 (1)

“The Natural Singer”, amatör ya da profesyonel olarak şarkı söyleyen, bir zamanlar bir şekilde söylemiş, ya da şimdiye kadar hiç söylememiş herkese açık, kendi sesini bulmak, onu geliştirmek ve bu isteğin önündeki engelleri fark ettirmekle ilgili bir şeyler vaat ediyordu.

Omega Institute’un yıllık programının onbinlerce kişiye ulaştığını düşünecek olursak, bu sayı içinden 25 kişi bulunduğu yerden kalkmış, şarkı söylemek sevdasıyla New York’un trenle 1.5 saat yukarısındaki Rhinebeck denen kasabaya gelmişti. Eğitimi bu alanda önemli başarılar elde etmiş Claude Stein verecekti.

Tam da öyle oldu. 25 kişi içinde sadece birkaç kişi profesyonel olarak müzikle ve şarkı söylemekle uğraşıyordu. Benim de içine dahil olduğum bu grup için yaptığını daha iyi yapmak ve sınırlarını zorlamakla ilgili bir rasyonel bir hedef vardı.

Grubun geri kalanı ise, bu 5 günü her gerçek insani duyguya boyayacak kadar büyük fırçalara ve renkelere sahip bir zenginlikteydi.

Bir zamanlar sesini kullanmış, şarkılar söylemiş ve yıllar sonra ona tekrar kavuşmayı isteyecek kadar Özlemliydi. Tutkuluydu.

Ameliyatlar geçirmiş, ses tellerini kaybetmiş, doktorların yapabileceğin birşey yok demesine rağmen şarkı söylemeye niyet edecek kadar İnançlıydı.

Gençliğin yol ayrımında, yolların nereye götüreceğini bilmediği için Belirsizdi ve denemeye Kararlıydı.

İşinden henüz ayrılmış, Kırılgan, yeni bir sayfayı müzikle açmaya, kendini burada sınamaya karar verecek kadar Cesaretliydi.

Yaşamının son 10-15 yılında, sevdiği bir şeyi daha hayatına katmak isteyecek kadar Çocuksu ve Oyuncuydu.

Kendi kendine şarkı söylemeden duramayan ama kimsenin sesini henüz duymadığı için Güvensiz, ilk denemeyi bizimle yapacak olmasına rağmen Ürkek ve çok İyimserdi.

Herkesin kendi özel durumunu ve beraberindeki o içten duyguyu, seçtiği bir şarkıda grubun geri kalanı ile paylaştığını düşünün. Ve o şarkı boyunca onu dinleyen herkesin kendi dışına çıktığını ve onun davet ettiği yerde bir araya geldiğini ve anladığını. Paylaştığı duyguyu onunla birlikte yaşadığını…

O anda bir kişi olmaktan çıkıp, herkesle birlikte Biz olmayı. Sonra bir başka şarkıda bir başka durumu ve duyguyu yaşamayı. Şarkılarla birlikte fırçanın yedi rengine bulanmayı. Üzerinden günler geçmesine rağmen, müziğin renkleri hala canlı tutmasını…

Oysa ne kadar ender hayatlarımızda, kendi dışımıza çıkıp da, bir başkasıyla samimiyetle, bağrı açık buluşmak. Belki bir dostla, ya da bir aşkta, bir anneyken çocukla, ya da ölümün soluğunda.

İşte bir de müzik var! Müzikle yaşanan buluşmalar, Bir’ken, Biz olmalar.

Bunu nasıl yaparsın, merak etmeden olur mu? Ve sana tutkun olmamak mümkün mü?

Kendimden Dışarı, Hatırlama (IV)

IMG_9759 (1)

Evimin duvarını sarsan şey

Ölümün çağrısıdır.

Dökülür sıvaları önce

Düşen birer birer yere

Örülmüş tuğlalardır.

Koşarım çocukluğumun bahçesine

Kalırım çıplak ve teslim ve masum

Evimden dışarı

Ölüme tanık olmak

Mahallenin sokağında

Rüzgara yüzümü dönüp

Bir diğerinin yanında durmaktır.

Kimse kimsenin değil

Herkes bir başkasının olmazsa olmazıdır.

Evimden dışarı bu bahçede,

Yapabileceğim tek şey,

Yeniden ve yeniden

Ve yeniden insan olmaktır.

Kendinden Dışarı, Oyundan İçeri (I)

children_still_play_by_chris_lamprianidis-d42ssig

Çocukların hiç bitmek istemeyen oyunları

Mahallenin sokaklarındadır.

Ölüm, uzak, henüz suskun

Oyun, yaşamın çağrısıdır.

Çocuktur, duyar çağrıyı, fırlar dışarı,

Düşe kalka, hoplaya zıplaya

Sınırsız olanaklar içinde

Başkasının eşliğinde, yeni eşiklerde

Doğmaya, doğurmaya hazırdır.

Oynamak, çıplak ve teslim ve masum olmaktır.

Ve kimse kimsenin değil

Herkes bir başkasının olmazsa olmazıdır.

Oyun sokaklardadır.

Gezidir mahalleleri

Küçüktür, bezdendir evleri

Birdir bahçeler, düşler, sözler yan yanadır

Kendinden dışarı, oyundan içeri

Bir dünya vardır.


Fotoğraf: Chris-Lamprianidis

http://chris-lamprianidis.deviantart.com/art/Children-still-play-246567256

Mahallenin Çocukları, Çocukların Oyunları

seville_by_mariusolsen-d4dxvuz

Çocukların hiç bitmek istemeyen oyunları, mahallenin sokaklarında oynanır. Mahalle, düşe kalka, hoplaya zıplaya oynanan oyunların, her edimde, sınırsız olanaklar içinde, çocuğun kendine yeni bir yer bulduğu, doğurgan bir meydandır. Gezi parkı gibidir mahalleleri. Kendilerini girip kapattıkları evler yoktur henüz. Girip çıktıkları, küçük ve bez çadırlar vardır.

Kendini oyuna kaptıran çocuk için oyun doğumun sınırsız ve sonsuz biçimlerde deneyimlediği bir alandır. Büyük bir şevk ile kendini orada bulur. Kendi üzerine rasyonel zihin kapılarını henüz kapatmamış, kendi ve dünya arasındaki sınırı henüz çizmemiş varlık olarak çocuk diğeri ile paylaştığı o oyun alanında, yan yana oynar. Oyunları, her birinin birbirine dokunan eylem ve sözleriyle deneyimler yaratmak, onun içinde de kendilerini bulmaktır.

İlk nefesinden başlayarak, dünyaya getirdikleriyle birlikte kendi dışındaki koşullara teslimiyetle başlamış bir açıklık halindedir. Fiziksel otonomisi ve dilsel becerilerinin artan kullanımıyla, kendini sınar ve meydana getirirken başkalarına ihtiyaç duyacaktır. Kendini başkalarında, oynadıkları oyunda sınar. Oyun alanında kimse kimsenin nesnesi değildir ve herkes bir iletişim noktasıdır.

Büyümekle birlikte, çitlerle çevrelenmiş bahçeler içinde kalan çadırlar önce tuğlalardan örülen evlere dönüşür. Dışarıya bakabileceğin pencereler ve içinde odaları olan evler, giderek daha fazla zamanın geçirildiği yerlere dönüşür. Evin dışına önce izin verildikçe, sonra gerektikçe çıkılmaya başlanır. Sokaklar bir yerden bir yere gitmek için kullanılır. Oyun bitmiştir. Çocukluğun başa gelmesi. Aşkın, ölümün ya da yaşamı tehdit ederek seni sokaklara fırlatacak bir durumunun başa gelmesi gibi(*), insanın kendini içinde bulduğu bir durumdur. Ve yine onlar gibi sonludur.


*Çocukluk ve oyunları ile arasında bağ kurulan kavram ve kaynaklar;

  •  Jean-Luc Nancy, The Inoperative Community, University of Minnesota Press, Minneapolis and Oxford, 1991
  • Maurice Blanchot, The Unavowable Community, Station Hill Press, 1988
  • Ferda Keskin, Bilgi Üniversitesi Felsefe ve Toplumsal Düşünce Yüksek Lisans ‘Tekillik’ ders notları

Fotoğraf: Marius Olsen / http://www.deviantart.com/art/Seville-265280651

Babadan Evlatlarına Başucu Notları I

IMG_7045

ATASÖZÜ YAZMA İDDİASINDA DEĞİLİM, ANCAK BABA OLARAK SÖYLEMEK GEREKENLER OLDUĞUNA İNANARAK;

İnsanlara “sonuç”un giysisini giydirmek (veya onları giydirmeye özendirmek ) yerine, giysiyi “seçebilecek” ve “koruyabilecek” düşünce yollarını gösterin, onları eğitin.

Evladınıza ışık tutun. Ancak seçeceği yolun kararını kendisine verdirtin.

Doğayı gözleyin. Çiçeğin açtığını, yaşadığını, kuruduğunu ve sonra yine aynı yerde açtığını, yaşadığını ve kuruduğunu göreceksiniz. Bu gerçek ne için yaşadığımıza ışık tutacaktır. Ölmek, yok olmak farklı şeylerdir.

Arayışında hür ol.

Kötü alışkanlıklardan uzak durmak

Kesinlikle sizin elinizdedir.

İyi alışkanlıklar edinebiliyorsanız

Ne mutlu size

Edindiğiniz ölçüde göreceksiniz ki

Doğru ve güzel, siz istemeden

Gönlünüzden akacaktır.

Litreyle de ölçseler

Metreyle de

Değerin hep aynı kalmalı.

İnsan olmanın gereği

Her ölçekle aynı değerde

Olabilmektir.

ÜNAL ŞINIK

Yeryüzünde 20,000 Gün / 20,000 Days on Earth (2014) / Iain Forsyth, Jane Pollard

Nick Cave in 20,000 Days on Earth. Picturehouse Entertainment

“Genelde yazarım, ara sıra gece gündüz karalarım. Ama ne yaptığımı sorgulamak için durursam, neden ararsam, bunu size söyleyemem. Bilmiyorum. Bu yarattığım bir dünya. Canavarlar ve kahramanlarda, iyi ve kötülerle dolu bir dünya. Saçma, çılgın ve vahşi bir dünya. İnsanların kızgın ve Tanrı’nın gerçekten varolduğu. Ve ne kadar çok yazarsam, dünya o kadar detaylı hale geliyor ve yaşayıp ölen tüm karakterler kayboluyor. Onlar benim bozulmuş versiyonlarım. Neyse benim için herşey burada başlıyor. En dar yollarda.”

20000-days-on-earth-bigshot“-En büyük korkun ne? -En büyük korkum sanırım hafızamı kaybetmek. Ara sora endişelendiriyor beni, işimi yapmaya devam edememek, ve tatmin olduğum bir noktaya erişememek -Yani? -Çünkü hafızamız ne olduğumuzdur.  Ruhun ve mantığın hayatta kalması hafızaya bağlıdır. Sanırım Çok uzun zamandır, narrative şarkı yazmak üzerine bir dünya kurdum. Hayatlarımızı tamamlayan özel, özgün anlar yaratılmış bir dünya bu ve sürekli peşinden koştuğumuz hatıralarımızdan kurulu. Çocukluk hatıraları. Öyle anlar ki, kalbin tonu değişmiştir. Bir sanat işini keşfetmek, travmatik bir deneyim yaşamak olabilir, ya da küçük bir an olabilir. Bir anın fragmanı hatta. Ve bir şekilde benim için şarkı yazma sürecinin en önemli noktası bu. Bu hikayeleri yeniden anlatmak ve mitolojize etmek. Bu dünyadayken hafızayı kaybetmek? Bir travma olacaktır.”

THUMB“Şarkı söylemeyi insanlarla bir araya gelme olarak görüyorum. Kendinden dışarı sürüklendiğin… Sahnede birşey olur. Öncesinde tamamen paniksindir. Ama sahnede birşey olur ve tüm endişelerini alır. Yapmaya çalıştığımız böyle konserler; bizim için ve izleyiciler için çok önemli olan. Birşeyin ötesinde geçmektir…”……”Ve bence sahnede yapmamız gereken şey o. Başkaları için nasıl bilmiyorum ama bence hepimiz bir aşamada başka biri olmak isteriz. Hepimiz o dönüştürcü şeyin hayatlarımızda olmasını ararız. Bence insanların çoğu bunu o ya da bu şekilde bulur. Başka biri olarak, kim olduklarını unutabildikleri bir yer.”

“Ben bunun için yaşıyorum. O an, her zaman olmak istediğim insan olduğum tek andır. Sahnede birşey olur ve transforme olursun. Zamanın farklı bir his olur ve sen buna adapte olursun ve yanlış birşey yapmazsın!”

9_20000-days-on-earth

“Şarkının, onu anlamadan önce verdiği hisse bayılıyorum. Hepimiz anın içine dalmış çalarken, şarkı vahşi ve kırılamaz gibi gelir. Kısa bir süre sonra, onu evcilleştirirz. Tanıdık ve itaatkar bir şeye çeviririz. Ve tüm diğer şarkılarla aynı düzleme koyarız. Ama bir an vardır ki, yetki hala şarkıdayken, yere düşüp boynunu kırmamak için uğraşırsın. İşte stüdyoda peşinde olduğumuz anlar bu anlardır.

6_20000-days-on-earth“Kim kendi hikayesini bilir ki? Tam ortasındayken yaşadığımızın hiç bir anlam çıkaramazsın. Sadece bulanıklık ve karmaşa vardır. Sadece anlattığımızda ya da yeniden anlattığımızda hikaye haline gelir. Kendi ruhumuza ve başkalarına tekrar tekrar konuşan küçük kıymetli biriktirdiklerimiz. Önce kendi yaşamlarımızdan bir hikaye oluştururuz. Sonra o hikayeyi karanlıkta kaybolmaması için korumaya çalışırız.”

20,000 DAYS ON EARTH - 2014 FILM STILL - Nick Cave composing - Photo Credit: Drafthouse Films“Şarkı cesurdur. Çünkü şarkı ölüme göğüs gerer. Şarkı ölümsüzdür ve bizim kendi yok oluşumuza yukarıdan cesaretle bakar. Şarkı ruhun dünyasından hakiki bir mesajla hayata gelir: ‘Bir gün sana ejderhayı nasıl ehlileştireceğini söyleyeceğim'” … 

“Günlerimiz sayılı. Boşa geçirmemeliyiz. Kötü bir fikre göre hareket etmek, hareket etmemekten daha iyidir. Çünkü fikrin değeri, uygulayana kadar asla kendini göstermez. Bazen bu dünyanın en küçük fikri olabilir, içinizde başgösteren küçük bir alev. Kendisine karşı çıkan bütün zorluklara karşı sönmeyecek bir ateş. O ateşe tutunursanız eğer, etrafında harika şeyler oluşturulabilir. Kütlesel, güçlü ve dünyayı değiştirecek şeyler. Hepsi küçücük fikirlerden ortaya çıkarlar.”

20-000-days-on-earth

“Sonuçta, tam olarak anladığım şeyle beni ilgilendirmiyor. Bunca yıldır yazdığım her kelime bütünüyle gösteriş sadece. Gerçekler kelimelerin yüzeyinin altında yatıyor. Gerçek, uyarı vermeden bir deniz canavarının sırtı gibi ortaya çıkar ve sonra yok olur. Yaptığımın performansı, şarkı yazmak ve söylemek benim için o canavarı suyun yüzeyine çıkarmanın bir yolunu bulmak gibidir. Yaratığın, neyin gerçek, neyin bizim anladığımız haliyle olduğunu gösterebilmesi için bir yer yaratmak için. Gerçekle hayal gücünün kesiştiği bu parıltılı yer, işte burası tüm sevgi, gözyaşı ve mutluluğun var olduğu yerdir.”

3_20000-days-on-earth